Amin Maalouf- Doğu'dan Uzakta


 Şu sıralar Amin Maalouf'un Doğudan Uzakta adlı kitabını okuyorum. Kitaptaki olaylar, Fransa'da yaşayan tarih profesörü olan Adam'ın bir gece, savaş yüzünden terk ettiği ülkesinden telefon almasıyla başlar.
Telefondaki ses eski arkadaşının ölüm döşeğinde olduğunu haber vermektedir. Adam başta istememesine karşın, bunun bir görev olduğunu düşünür. Bu sebepten yıllar önce savaş yüzünden terk ettiği ülkesine bir seyahat planlar; ancak bu seyahat, beraberinde anıları, eski arkadaşları ve unutulmak istenen savaş yıllarını da içeren derin bir hesaplaşma haline dönüşür. 
  Kitapta hiç bahsedilmemesine karşın bu ülkenin Lübnan olması muhtemeldir. Fransız yazarın Lübnan kökenli oluşu bu savı desteklemektedir. Kitapta beni özellikle etkileyen bölüm ise: Gurbette yaşayan her insanın bu öyküden bir şeyler çıkarabilmesidir. Yirmi beş yılı aşkın gurbet yaşamında, başkahramanın ülkesine duyduğu özlem, sevgi ve yaşanılan savaşlardan ötürü duyduğu kızgınlık daha güzel ifade edilemezdi.   Kitabın başkahramanı Adam'ın iç konuşmaları da sık sık yazarın Ortadoğu'ya bakışını içermektedir. Özellikle günümüz sorunlarına ışık tutan çarpıcı bir bakış açısı sunmaktadır. Mısır'da oluşan İhvan süreci, Filistin sorununun perde arkası, Lübnan iç savaşının  sonuçları gibi... 
  Sizin de okurken kendinizden pek çok şey bulabileceğiniz bir kitap olan Doğu'dan Uzakta romanını, okumayanlarınız için şiddetle tavsiye ediyorum.

Kitaptaki Aforizmalar:

SAYFA 14: Aile girince olay değişir, inanın seçim şansı yoktur.
Gençlik arkadaşı, kardeş yarısıdır. Onu kardeşliğe aldığın için pişman olabilirsin, ama reddedemezsin.
SAYFA 17: Kendi yargılarımdan vazgeçmeden onun içini nasıl rahatlatabilirim.
Suçun cezasız kalması da adaletsizlik kadar ahlak bozucudur.
SAYFA 18: Uzaktan bakarken, hiçbir zarar görmeden hayır denebiliyor; olay mahallinde ise her zaman bu özgürlüğünüz bulunmuyor.
SAYFA 28: Ölümün de kendine has bir bilgeliği var, bazen kendinden çok ona güvenmek gerekir.
SAYFA 34: Bir ruhun derinliklerinde nelerin barındığını hiç kimse kesin olarak bilemez.
SAYFA 35: İnsanlık başkalaşım geçiriyor, neye dönüşeceğini bilmek istiyorum.
SAYFA 36: Tanrı olmak istiyorsan. önce görünmez olmalısın.
SAYFA 39: Önce, göz acip kapayıncaya kadar karar ver! Sonra sabırla kendi içine yönel ve bu tercihin nedenlerini anlamaya çalış.
SAYFA 43: Mademki beni kovmak istiyorlar, ben de gitmiyorum! Gitme vaktini ancak ben, uygun gördüğüm şekilde saptayacağım.
SAYFA 55: Yaşadıklarımı güzelleştiriyorum belki, ama daha fazla ayrıntı hatırlayamıyorum; fakat hisselerimi ve yaşananların damağımda bıraktıkları tadı hatırlıyorum.
Hem ben hem de tüm insanlar için tek önemli şey, dünyaya gelmiş olmaktır!
SAYFA 59: Arkadaşlarının yaşamında hiç kimsenin ve hiç bir şeyin doldurmadığı bir boşluk bıraktığını sana söylememe bilmem gerek var mı?
SAYFA 61: Eğer ortada bir kusur varsa, bu kusurun bana ait olduğunu göstermez. 
Her insanın gitmeye hakkı vardır.
SAYFA 62: Başın dik yaşayabildiğin ülkeye her şeyini verirsin, her şeyi, hatta hayatını bile feda edersin; ama başın yerde yaşamak zorunda kaldığın ülkeye hiç bir şey vermezsin.
SAYFA 62: Yüce gönüllülük yüce gönüllülüğü, umursamazlık umursamazlığı ve aşağılama da aşağılamayı doğurur.
SAYFA 62: İnsan geçmişin yok olması karşısında kolay avunur, asıl kaldırılamayan geleceğin yok olmasıdır.
SAYFA 65: İnsanlar sevdiklerinin yaptıkları konusunda asla tam anlamıyla masum değillerdir.
SAYFA 65: Vicdan yumağını çözmek de en az duygu ipliklerini çözmek kadar zordur.
SAYFA 66: Vicdanı olan her varlık yargılama yükümlülüğüne sahiptir.
SAYFA 66: Takdir ediyorum veya takdirimi geri çekiyorum, nezaket ayarı yapıyorum, ek kanıtlar ortaya çıkıncaya kadar dostluğumu askıya alıyorum, uzaklaşıyorum, yakınlaşıyorum yüz çeviriyorum, cezayı tecil ediyorum, her şeyin üstünden sünger geçiriyorum- veya öyleymiş gibi yapıyorum.Muhataplarımın çoğu bunların farkına bile varmıyorlar.
İnsanları gözlemek bende sadece bir iç diyaloğa, kendi kendimle girdiğim sonu gelmez bir diyaloğa neden oluyor.
SAYFA 75: Arkadaş dediğin insanın içini ferahlatır, kafatasını dağıtır, seni daha fazla depresyona sokmaz.
SAYFA 76: Kendini öldürmek kolay değildir, vahşi bir harekettir, insan son anda tereddüt edebilir.
SAYFA 80: Kendi yaşamından söz et, suskunluğa gömülürüm yine.
SAYFA 86: Sahadaki tüm yetkilerini yitirmiş devlet kurumlarından hiç bir medet umulamaz.
SAYFA 105: Saymayı boş ver! geçen sadece yıllar olmadı, ömürler peş peşe ömürler geçti
SAYFA 106: Kimseden bir şey istemememin nedeni bana hayır denmesine katlanamayışımdı; böyle bir riske gireceğime geri durmayı yeğliyordum.
SAYFA 107: Kapının iyi kapandığından emin olmak gerekir.
SAYFA 119: Aşk gecenden söz etmek zorunda hissetme kendini. Çok bayağıca olur bu ve hiçbir sağlıklı insan böyle şeyleri işitmek istemez.
SAYFA 123: Biraz yoldan çık, ama fazla değil ve asıl önemli olanı gözden kaçırma.
SAYFA 124: Parantez ancak bir parantez olarak kaldığı sürece kabul ediliebilir.
Aşmamam gereken bir sınırı aştığımı, bunun  hem insan doğasına hem de semavi yasalara bağlı nedenlerden ötürü kaçınılmaz olarak bedelinin ödeneceğini bana kabul ettiren o gaddar halk inanışından kaynaklanıyor.
SAYFA 124: Ahlaki zorbalıklar önce bedenimizi kıskıvrak bağlayarak zihnimizi de esir alıyorlar.
SAYFA 128: Hayat değerlidir.
SAYFA 133:Yokuşu sakin sakin, baskısız, kendi ritminde tırmanmasına izin vermek daha iyiydi.
SAYFA 144: Her çağın kendi kör noktaları vardır, bizimki de bu bakımdan bir istisna değildir. Gerçekliğin göremediğimiz yönleri var ve kaçınılmaz bir şekilde bir kaç yıl için de her birimiz söyle diyeceğiz: " ben bunu nasıl göremedim."
SAYFA 150: Telefon insanı tuzağa dönüştüren, aldatıcı bir haberleşme tarzıdır. Konuşanların arasına sahte bir yakınlık duygusu yerleştirir; dolaysızlığı ve yüzeyselliği teşvik eder ve benim gibi tarihçiler açısından en büyük sorun ise geride hiçbir iz bırakılmamasıdır.
SAYFA 151: Bir makale yazarken, birkaç kuvvetli fikre sahip olmak yeterlidir; bir biyografi için konuyla ilgili hemen her şeyi okumuş olmak ve uzmanların eleştirilerine açık kapı bırakmamak şarttır.
SAYFA 161: Doğu akdenizli kadim bir bilge, eğer sana yardım eden birisi paranı istemiyorsa, demek ki masraflarını başka bir şekilde çıkarmayı düşünüyor, der
SAYFA 162: Erkek erkeğe kapışma, karşındakini öldüreceğin zaman bile, belirli bir karşılıklı hürmet düzeyini gerektirir; buna karşılık, infazda karşındakini hem öldürmüş hem de aşağılamış olursun.
SAYFA 164: Toplum yasaları yerçekimi yasalarına benzemez, insan genellikle aşağı değil yukarı doğru düşer.
İlkeler insanın palamarları, bağlarıdır; onları kopardığında serbest kalırsın, ama içi helyum gazıyla doldurulmuş ve yükseldikçe yükselen kocaman bir balona benzersin. Balon gükyüzüne yükseliyormuş izlenimi verse de aslında hiçliğe doğru yükselmektedir.
SAYFA 165: Ormana girince, vahşi hayvanların yaptığına bak.
SAYFA 166: Bir arkadaşın suçları seni de kirletir ve aşağılar onları acımasızca yargılamak senin görevindir.
SAYFA 169: Çekip gidenler en kurnaz olanlar.
SAYFA 186: İnsan bir metni yazarken, satırlar eşit aralıklarla birbirini izler ve okuyucular, onları yazan elin kağıdın üstünde kah koşturduğunun, kah hareketsiz kaldığının farkına varmazlar. Matbu sayfalarda, hatta el yazması sayfalar da da suskunluklar iptal edilmiş, boşluklar törpülenmiştir.
SAYFA 187: Söylenmiş kelimeler unutulabilir, ama duygusal bellek silinmez.
SAYFA 188: Bizimki gibi toplumlarda utanç zorbalığın bir aracıdır.Dinler boynumuza  yuları geçirmek ve yaşamamıza engel olmak için suçluluk ve utancı icat etmişlerdir! Eğer erkekler ve kadınlar ilişkileri, duyguları hakkında serbestçe konuşabilselerdi, tüm insanlık daha gelişkin, daha yaratıcı olurdu. Eminim bu da bir gün olacak!
SAYFA 189: Bir kabuk ağırlığı oranında koruyucudur ve etini çıplak bırakmayı göze almadan ondan kurtulamazsın.
SAYFA 190: Tek bir bakışta her şeyi birden kucaklayamazsın.
SAYFA 210: Serseriler  serserilik yaparken kendileriyle barışıktırlar; koşulların serserilik yapmaya ittiği dürüst insanlar ise vicdan rahatsızlığından ötürü kendilerini yiyip bitirirler.
SAYFA 212: Bir adam dünyadan elini eteğini çekmeye karar verdiğinde, bu fiziksel şiddet içermese de intihar gibi bir şeydir.
SAYFA 215: Ben evlilik konusunda açıkgözlülüğün fazla bir  işe yaramadığını, bunun gözleri bağlı çekilen bir piyango olduğunu ve doğru veya yanlış numaranın çekildiğinin ancak sonradan anşaşıldığını söyleyerek onu avutmaya çalışıyordum.
Düğünden önce damatla gelinin hiç karşılaşmadığı, hayatlarını birleştirmeden önce aş başa kalma imkanını bile bulamadıkları geleneksel çevrelerde evlilik yemek sonunda ikram edilen çin kurabiyelerine benzer. Birini tesadüfen seçersin, içindeki kağıdı açarsın ve o da sana geleceğini söyler. Daha gelişmiş çevrelerde tanışılır, kağıt üzerinde birbirinin değerini ölçme fırsatı vardır. Ama fiiliyatta  hemen hemen aynı ölçüde yanılma payı bulunur. Çünkü evlilik belalı bir kurumdur.
SAYFA 216: Düğünden öncesi oyun mevsimidir; sonra ciddi ve karanlık ve üzücü şeyler başlar.
SAYFA 230: Başlamak için her zaman bir bahane gerekir; ama bahaneye takılıp kalırsan işin özünü kaçırırsın.
SAYFA 230: İnsanların çoğu, beşikten mezara kadar tüm ömürlerini dünya nereye gidiyor ve bizi nasıl bir gelecek bekliyor sorularına hiç vakit ayırmadan geçiriyorlar.
SAYFA 241: İnsanın böyle tepesi atınca çekip gitmeye hakkı yoktur.
SAYFA 241: İnsan tanrıya inanıyorsa, onun her yerde olduğuna iman etmek zorundadır.
SAYFA 241: Ben, bugün dinin her yere sokulmasına ve her şeyin onunla gerekçelendirilmesine öfkeleniyorum. Böyle giyiniyorum. çünkü dinim böyle istiyor. Şunu veye bunu yiyorum, çünkü dinim böyle istiyor. Arkadaşlarımı terk ediyorum ve hiçbir izahat verme ihtiyacı duymuyorum, çünkü dinim çağırıyor.
Dini her işe karıştırıyorlar ve ona hizmet ettiklerini sanırken aslında kendi ihtirasları veya kendi delice hevesleri için dini kullanıyorlar.
SAYFA 242: Din elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil. Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı durmadan artıyor. Sana caiz olandan ve olmayandan, mübahtan ve mekruhtan söz edip sözlerini alıntılarla destekliyorlar. Bence neyin dürüstlüğe veya adaba uygun olduğuyla uğraşsalar daha iyi ederler. Bir dinleri olduğu için ahlak ihtiyaçları kalmamaış gibi davranıyorlar.
Günümüzde oruç tutmak yetmiyor, herkese oruç tuttuğunu göstermek ve tutmayanları da göz hapsine almak gerekiyor.
SAYFA 243: Bizim evimize birileri geldiğinde mutlaka gözlerine bakarım. Ve düşüncelerini kestirmeye çalışıırım.
Hayat karşısında bir duruş söz konusudur.
SAYFA 245: Tanrının Araplara petrolü onları ödüllendirmek için değil, sınamak, hatta belki de cezalandırmak için verdiğini söylüyordu. Petrol, gerçekten bir lanet.
Petrolün mutlu ettiği tek bir ülke biliyormusun? Hepsini gözden geçir. Petrol patrası her yerde iç savaşlara , kanlı sarsıntılara yol açtı; kaprisli ve megaloman yöneticilerin öne çıkmasını kolaylaştırdı.
SAYFA 261: Olup biten her şey daha önceden olup bitmiş bir şeye mutlaka benzer.
SAYFA 262: İnsan herkesin gözü önünde cereyan eden bir dizi aşağılanmadan sağ salim çıkamaz.
SAYFA 281: Tatsız işlerle karşılaşınca tabi ki onların üstesinden gelinmeli, ama bu işlere bir an önce kavuşayım diye koşturmaya da gerek yok.
İşi zamana bırakacağım.
SAYFA 262: Aşırı beklentilere gidersek mutlaka hayal kırıklığına uğrarız.
SAYFA 287: Dünya, Tanrının aldatılabileceğini ve ellerinin temiz kalması için öldürmemekle  çalmamanın yeterli olacağını düşünen acınası insanlarla dolu.
Erkekler çoğunlukla günlük yaşamlarına görünmez iplerle bağlıdırlar.
SAYFA 288: İnsanın kendi iç hesaplaşmalarıyla tamamen baş başa kalmak istediği anlar vardır ve o noktada en küçük bir dış müdahale bile saldırı gibi algılanır.
SAYFA 293: Erkekler sandıklarından daha korunaksızdır.
SAYFA 301: Hayatlarını bir cerraha emanet eden hastaların güven verici birine, yani bir erkeğe ihtiyaç duyduklarını söylüyorlardı.
SAYFA 303: Beni hayatın yönlendirmesine izin vereceğim.
SAYFA 314: İnsan okumayı seviyorsa, iki göz ,iki eştenten daha yararlıdır.
SAYFA 315: Bir insanın inançları öyle emrettiği için şu veya bu içecekten, şu veya bu besinden uzak durması, saygı duyduğum bir tavır. Ben bunun başkalarına dayatılmasını, hele bu işe hükümetletin karışmasını kabullenemiyorum.
SAYFA 316: Birçok Avrupalının bir karısı, bir metresi ve her ikisinden de çocukları vardır; ama İslam iki karı alabilirsin der demez, çifte evlilik fikri utanç verici, garip, ahlaksız bir olay halini alır ve gayrimeşru ilişki saygıdeğer olarak gösterilir.
SAYFA 322: Yenikler her zaman kendilerini masum kurbanlar olarak göstermek eğilimindedirler. Ama bu gerçeğe tam uymaz, hiç te masum değildirler.
SAYFA 323: İnsanlar her çağda, kendi düşüncelerinin sonucu olduğuna inandıkları görüşler dile getirir ve duruşlar  benimser, halbuki bunlar aslında çağın ruhundan kaynaklanır.
SAYFA 329: Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza, umutta yanılalım.
SAYFA 331: Bir ilişki soylu kalmak için tüm seyrini tamamlamalıdır.
SAYFA 333: Matemdeki insanlar öylesine bitkin düşüyorlar ki başlartına gelen felaketi düşünmeye mecalleri kalmıyor.
SAYFA 335: Tüm ömrümüzü, daha sonra, daha sonra, şu iş hallolduğunda, şu ödeme geldiğinde, şu tarihten sonra, evimiz boşaltıldığında diye diye geçirdik.
Her anın kıymetini bilin! Şu veya bu bahaneyle mutluluktan vazgeçmeyin! İstifade edin!
SAYFA 337: Her birimizin kendi pişmanlıkları var ve kimsenin diğerine taş atacak hali yok.
SAYFA 349: Pek çok insan büyüdükçe masumiyetten kuşkuculuğa geçer; yolun tersine katedildiğine az rastlanır.
SAYFA 351: Bir insan bildik yolların dışına çıktığında, ona sanki tehlikedeymiş, bir zindancının, bir istirmarcının veya kendi yoldan çıkışının kurbanıymış gibi davranma eğilimine zaman zaman kapıldığımız doğru.
SAYFA 371: Siz savaş dulları için dikilmiş bir anıt gördünüz mü hiç?
SAYFA 373: Saklayacak bir şeyin varsa cevap vermeyebilirsin.
SAYFA 375: İşin iyi gitmesi için vazgeçilmez olduğunu düşünüyor ki, bence biraz abartılı bir düşünce.
SAYFA 375: Ben iflah olmaz bir oburum ve bundan utanmıyorum. Yemek yemeyi sevmek Tanrının bir lütfu.
SAYFA 381: Anılarım gerçeğe uyuyormu, yoksa ben mi onları güzelleştirmişim, merak ediyorum.
Anıların dünün gerçekliğine uygun olsalar bile, bugünküne uymayacakları kesin.
SAYFA 383: Cemaatinize göre düşünüyor bile olsanız, en azından kendi başınıza düşünüyormuş gibi yapın.
SAYFA 384: Edep öldü. Bin dokuz yüz on dörtte.
SAYFA 385: İnançlarımız, arkadaşlarımız, bedenimiz, hayat, tarih tarafından ihanete uğramak bizim kaderimiz.
SAYFA 387: İtiraflar karşılıklı olmalı.
SAYFA 388: Benim öykülerimin başka birinin ilgisini çekebileceğine inanmakta hep zorlanırım.
Saklayacak hiçbir şeyim yok. Daha doğrusu var da, kendimden neyi gizliyorsam başkalarından da o kadarını gizlerim.
SAYFA 394: Gülmenin avantajı, kederden mi, sevinçten mi, hasretten mi, empatiden mi, yoksa sadece dostluktan mı olduğunu seçmeye gerek kalmadan gözlerimizi yaşartabilmesiydi.
Baraj yıkıldığına göre suyun akmasına engel olamazsın.
SAYFA 400: Bir kadının karşısında başını yere eğmek te haklısın. Bu iyi bir terbiyenin işaretidir.
SAYFA 403: Bir okumanın büyüsü , bir de kitaplardan söz etmenin büyüsü vardır.
SAYFA 415: Kendi hasretlerimin içine gömülü olduğum için, tanıdığım insanların hasretlerine nadiren dikkat ediyorum.
SAYFA 423: Adımda doğmakta olan insanlığı taşıdığım doğru, ama ben nesli giderek tükenen insanlığa aidim.
SAYFA 432: Bu dünyada yapılan her şeyin öteki dünyada karşılığını bulacağını, sadece anneye babaya davranış biçiminin bunun dışında kaldığını, bunun cezasının veya ödülünün bu dünyada alınacağını söylüyor.
SAYFA 433 : Kullanım klavuzunu biliyorsan hayatını cehenneme cevirmiyorlar.
Herkes kendini gerçek kimliğiyle göstermek isteyip istemediğine ve bunu kimin önünde, ne şekilde yapmak istediğine kendi karar verebilmeli. Seni zamansız açıklamalara zorlayanlar arkadaşın olamaz. Edepli insanlar seni sıkıştırmazlar.
Herkese kendi duyabileceği kadarını söylüyorum. Duymak istediğini değil duyabileceğini.
SAYFA 435: Aşktan söz etmek ne kadar soylu bir işse, aşklarını anlatmak ta da o ölçüde bayağılıktır.
SAYFA 442: Laikliğe varıncaya dek inançlı olan da, ateizme varıncaya dek dindar olan da batıdır. Burada DOĞU AKDENİZ de inançlarla değil, aidiyelerle ilgilenilir. Dinlerimiz ve mezheplerimiz birer kabile, dinsel gayretimiz de bir milliyetçilik biçimidir.
SAYFA 443: En yüce değerin laiklik olduğunu unutmamak gerek. Eğer dünya bu değerden uzaklaşır ve dine dönerse, bu onun gerilediğini gösterir.
Komünizim insanları eşitlik adına köleleştirmişti, kapitalizm de ekonomik özgürlük adına köleleştiriyor.
SAYFA 444: Yirmi birinci yüzyılın iki büyük musibeti de radikal İslamcılık ve radikal İslamcılık karşıtlığı olacaktır.
Category:
Paylaş
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...