Affan dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Diyor bir şiirinde Cahit Sıtkı. Bu hafta 23 Nisan tatili dolayısıyla ziyaret ettik üstadın doğduğu evi.
Şairin doğduğu ev 1973 yılında Kültür Bakanlığı tarafından, satın alınarak müze olarak düzenlenmiş. Evi siz de görseydiniz, şairin yukarıdaki şiiri niçin yazdığını hemencecik anlardınız. Avrupa’da benzerine sık rastladığımız müzeleştirilen edebiyatçı konutlarının ülkemizde de yaygınlaştırılması çok güzel bir gelişme. Diyarbakır evlerinin özelliklerini en özgün biçimde muhafaza eden, Cahit Sıtkı Tarancı’nın evi; Diyarbakır il merkezinde Camii Kebir Mahallesinde bulunuyor. Ev 1733 yılında inşa edilmiş. Bir dönem hastane olarak kullanılan yapı daha sonra Cahit Sıtkı Tarancı’nın ailesine geçmiş.
Cahit Sıtkı’nın hayatından ve öneminden de kısaca bahsetmek isterim: Şair bu evde, 1910 tarihinde doğmuş. Asıl adı Hüseyin Cahit’tir. İlkokulu Diyarbakır’da okuyan şair, öğrenimine İstanbul’da Saint Joseph Lisesinde devam etmiş; ancak bu okulu yarıda bırakıp Galatasaray Lisesinden mezun olmuş. Yüksek öğrenimini ise Paris Scientes Politiques’te tamamlamış. Doğal olarak şairliğinde Fransız akımını örnek almış. 2. Dünya savaşında kent işgal edilince yurda dönüp çeşitli bakanlıklarda görev almış. Ne yazıktır ki 1954 yılında felç geçirip, iyileşmek için gittiği Viyana’da; 1956 yılında yaşama veda etmiştir. Mezarı Ankara’dadır.
Cahit Sıtkı’yı Diyarbakır’dan buralara kadar taşıyan hayat hiç şüphesiz, yoğun bir gayretin ürünüdür. Eserlerinde yalnızlık ve ölüm temalarını sıkça işleyen şair, bu sebepten midir bilinmez tam da korktuğu şekilde ve erken yaşta aramızdan ayrılmıştır.
Müzede şaire ait özel eşyalar, kişisel mektupları ve kitapları ile etnografik eserler sergileniyor. Girişte sizi karşılayan yoğun kalabalık, burayı ziyaret etme konusunda ne kadar doğru bir iş yaptığınızı ispatlıyor. Şairin birkaç şiirini sizlerle paylaşıp, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olarak ajandanızın yapılacaklar kısmına bu seyahati eklemenizi tavsiye ediyorum.
ABBAS
Haydi abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber Sal çıksın bu gece;
Görünsün söyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumanı,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
________________________________________________________
OTUZ BEŞ YAŞ
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıld ı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
N’eylesin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.
Gitmek isteyenler için bu da haritamız:
Gitmek isteyenler için bu da haritamız:
Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi