Işıksın Sen Bize Dostluk Yolunda: MEVLANA!

           
            “Kardeşim sen düşünceden ibaretsin
            Geriye kalan et ve kemiksin
            Gül düşünür gülistan olursun
            Diken düşünür dikenlik bulursun.”
  Değerli okurlar, bildiğiniz üzere Şebi Arus törenleri başladı. Ben de branşımın verdiği ilhamla naçizane birkaç kelam edeyim dedim Mevlana hakkında. Keyif almanızı dilerim.


  Öncelikle Şeb-i Arus demek düğün gecesi demektir. Mevlana ölüm gününü düğün gecesi olarak adlandırmıştır.
Her zaman genç, her zaman dinç olan Mevlana, yüzyıllar ötesinden yol göstermeye devam ediyor anlayana, dinleyene. Bakın ne diyor gençlik için:
“Ne mutlu o kişiye ki gençlik çağını ganimet bilir de borcunu öder. Gücü kuvveti varken, vücudu sağ esenken, yüreğinde de, bedeninde de güç kuvvet varken başarır bunu. O gençlik, yemyeşil, taptaze bir bağa benzer; esirgemeden yapraklar meyveler verir.”
  Mevlana’nın dediği gibi yeni şeyler söylemek, yeniliklere ayak uydurmak gerek.
“Ey hacca gidenler! Nereye gidiyorsunuz? Önce gönül kıblesini ziyaret edin” diyor; “En büyük hac gönül almaktır/ Yüz bin Kâbe’den daha iyidir alınan bir gönül/ Çünkü Halil İbrahim yapmıştır Kâbe’yi/ Gönül ise Allah’ın baktığı makamdır.”
  Yunus Emre de “Bir kez gönül yıktınsa bu kıldığın namaz değil” diye aynı düşünceyi savunuyor.
“Gel bakma kimseye hor/ Halkı yorma, kendini yor/ Yıkmak için çok düşün/ Yıkmak kolay, yapmak zor.” Bir halk manisi böyle diyor.
  Mevlana Cehennem konusunda şöyle der: “Cehennem nedir? Cehennem yedi başlı bir ejderhadır. Yedi başlı ejderha insanın nefsidir. Birincisi gurur kapısıdır. İkincisi hırs kapısıdır. Üçüncüsü şehvet kapısıdır. Dördüncüsü haset kapısıdır. Beşincisi hasislik kapısıdır. Altıncısı hiddet kapısıdır.Yedincisi şöhret, bazılarına göre nefret kapısıdır. Bu yedi kapı; insanı tutsak eden, egemenliğe boyun eğdiren, zulme tutsak eden kapılardır. Bu kapılar kapandığı oranda özgürlüğün kapısı aralanır.”
  İnsanın maddeleşmesini şöyle eleştirir: “Ey oğul! Ne zamana kadar altına, gümüşe tutsak olacaksın? Şu maddi bağımlılığın, şu arpaya düşkünlüğün seni eşekleştirdiğinin farkında değil misin? Şu bağımlılıktan kendini kurtar da özgür ol. Bedene ait duygu yolu, şehvet yolu eşeklerin yoludur. Ey aşağı duyguların bineğine binmiş ve eşeklerin arasına katılmış kişi, insanlığından utan!”
  Mevlana aşk kaynağıdır. Bir şiirinde sevgilinin gelişini şöyle dile getiriyor:
“Yollara sular dökün/ Bahçelere muştular salın/ Bahar kokuları geliyor/O geliyor, o./Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor./ Yol verin, açılın, savulun/ Beri durun beri./ Yüzü apaydınlık, ak pak/ bastığı yeri ardında gündüzler bırakarak/ O geliyor, o!/
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor./ Gökler yeryüzünü kapladı, örttü bir anda./ Bir anda dört yanı mis gibi bir koku sardı./ Bir yanda bir zelzele, bir kıyamet koptu cihanda./ O geliyor, o!/ Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor./             Yayından fırladı ok/ Hedefe ha vardı ha varacak./ Bahçeler selama durdu/ Serviler ayağa kalktı/ çayır çimen yollara düştü/ işte konca, ata binmiş geliyor/ Biz ne duruyoruz/ O geliyor o./ Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor...
Düşünce ve duygularımızı Mevlana’nın Mesnevi’sinden birkaç örnekle geliştirelim.
  Adamın biri, Diyojen gibi, elinde mumla yolda dolaşmaktadır. Ne aradığını sorarlar. “Adam arıyorum, adam!” der. Gülerler, “Ortalıkta adamdan bol ne var?” derler. Bizimki başını sallar, “Ben kendini değil, başkalarını düşünen erdemli bir adam arıyorum, der. Var mı içinizde öyle biri? Ben hırsına yenilmeyen, yalan dolanla insanları aldatmayan, kimsenin malına mülküne göz dikmeyen bir adam arıyorum. Var mı içinizde öyle biri?Ben hoşgörülü, güzel düşünceli, iyi niyetli, eğri yollara asla sapmayan bir adam arıyorum. Var mı içinizde öyle biri??
  Bir bilgin gemide kitap okumaktadır. Oradan geçen bir tayfa merakla ona bakar, “Ne anlıyorsun o kâğıtlardan, ne işe yarıyor onlar?” diye sorar. Bilgin, “Bu kâğıtların içinde derya var. Söyle bakalım, sen fizik nedir bilir misin?” der. “Bilmem” der tayfa. Bilgin içini çekerek şöyle der, “Gitti öyleyse ömrünün yarısı.”
            “ Edebiyattan anlar mısın?”
            “Anlamam.”
            “Gitti öyleyse ömrünün bir yarısı daha!”
Bir süre sonra fırtına kopar, gemi beşik gibi sallanmaya başlar. Bilgin telaşla ne olduğunu sorar. “Fırtına çıktı. Gemi batabilir. Yüzme biliyor musun?” der tayfa. “Hayır, bilmiyorum” yanıtını alınca bıyık altından güler. “Gitti öyleyse ömrünün hepsi de!”
(Böylece hayat bilgilerinin, pratiğin, kitabi bilgilerden, teorilerden daha işe yaradığı gerçeğine değinir Mevlana’mız. Oysa biz okulda hayat bilgisini ilköğretimde okutur geçeriz ve onları okuldan çıkınca hayatın kucağına atıveririz sudan çıkmış balık gibi. Bu konuda biz öğretmenler de suçluyuz...)
  Mevlana ayrıca kitapları olduğu halde bunları okumayan, onlardan yararlanmayan kişileri kitap yüklü eşeklere benzetir. Eşek, taşıdığı kitapların değerinin farkına varmaz.
(Modadır, kültürlü göstersin diye kütüphane yaptırıp içini ciltli, lüks baskılı kitaplarla dolduran ama hiçbirinin kapağını açmayan zenginlere duyurulur!)
    Hadi gelin, Mevlana’dan aldığımız güçle, estirelim bir bahar yeli dostluk ve sevgiden yana. Benliğimizi güllerle bezeyelim, içelim aşkın şarabından kana kana. El ele verelim, gönüllerimizi birleştirelim, ileriye, hep ileriye gidelim. Yepyeni bir can, bir heyecan gelsin içimize. Bencilleri, çıkarcıları karıştırmayalım içimize. Taşlı dikenli de olsa bu yol güzel gelir inanana, kendini bu yola adayana.
   Doğruya, iyiye, güzelliğe gel! Eğriliği, kötülüğü, çirkinliği alsın sel.         
Category:
Paylaş
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...